Söz&Kalem Dergisi - Talha Tanış
Tanah, Yahudiler tarafından kutsal kabul edilen ana mukaddes metinlerin bütününe verilen isimdir. Yahudilerin Tanah olarak isimlendirdiği bu kitaba, Hristiyanlar Eski Ahit demektedir.[1] Tanah’ın içerisinde üç ana kitap bulunmaktadır. Bunlar; Tora/Tevrat, Neviim ve Ketuvim kitaplarıdır. Bu kitapların en kutsalı Tora yani Tevrat’tır.[2] İslam’da Hz. Musa’ya indiği kabul edilen Tevrat, kendi içinde beş kitaptan oluşmaktadır. Bunlar; Yaratılış, Mısırdan Çıkış, Levililer, Çölde Sayım ve Yasanın Tekrarı kitaplarıdır.
Günümüz emperyalist sisteminde şiddet ve terör dendiğinde Avrupa toplumu başta olmak üzere birçok gayrimüslimin aklına ilk olarak İslam, Kur’an ve Müslümanlar gelmektedir. Hatta sözde bazı Müslümanlarda bile bu yanlış algı bulunmaktadır. Ancak başta ABD ve Avrupa’nı kanlı tarihi ve en son da Gazze olayları, bunun böyle olmadığını göstermiştir. Siyonizm önderliğindeki Yahudi israil, şiddet ve teröre başvurarak vahşice binlerce masum insanı katletmiş ve hala katletmeye devam etmektedir. Bunu da kendini medeniyetin beşiği(!) olarak gösteren ABD ve Avrupa’nın sınırsız desteğiyle gerçekleştirmektedir. Yahudiler tarafından kutsal kabul edilen Tanah kitabı da aynı minvalde bir şiddet ve katliam modeli sergilemekte ve bu modeli emretmektedir. Tanah’ta bunla ilgili onlarca örnek bulunmaktadır. Biz ise bu yazımızda, konunun anlaşılması için sadece birkaçına yer vermekle yetineceğiz.
Hak din olan İslam’da tahrif edildiği kabul edilen Tora/Tevrat’ta anlatıldığına göre Hz. Musa, Rabbin emriyle Midyan halkıyla savaşa girişmiş ve savaştaki bütün erkekler öldürülmüştür. Kadın ve çocuklar tutsak alınıp bütün hayvanlar ve mallar yağmalanmış, üstüne Midyan kenti de askerler tarafından ateşe verilmiştir.[3] Savaş bittikten sonra çocuk ve kadınların sağ bırakıldığını gören Hz. Musa, ordu komutanlarına öfkelenerek şöyle söylemiştir: “Bütün kadınları sağ mı bıraktınız?[4] Bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün”[5]
Tanah’ın Neviim kitabında anlatıldığına göre Hz. Musa’nın vefatından sonra İsrailoğulları’nın başına Tanrının seçtiği Yeşu geçmiş ve düşmanlarla savaşa devam etmiştir. İsrailoğulları’na düşman olan Eriha’ya Yeşu önderliğinde saldırılmış ve bu savaş Tanah’ın Neviim kitabında şöyle serdedilmiştir: “Halk bağırmaya başladı, kahinler de borularını çaldılar. Borunun sesini işiten halk (İsrailoğulları) daha yüksek sesle bağırdı. Kentin surları çöktü. Herkes bulunduğu yerden dosdoğru kente girdi. Böylece kenti ele geçirdiler. Kadın erkek, genç yaşlı, küçük ve büyükbaş hayvanlardan eşeklere dek kentte ne kadar canlı varsa hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler.”[6]
Son olarak buna benzer bir pasaj daha bulunmaktadır. Hatta bu bizzat Tanrı, peygamberi Samuel aracılığıyla kral ve ordu komutanı Saul (Tâlût)’a şöyle emretmiştir: “Şimdi git, Amalekliler’e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.”[7]
Gazze ve Lübnan’da yapılan katliamlara bakıldığında israil’in erkek kadın, çoluk çocuk ve hayvan demeksizin tüm canlıları yok etmesini garipsememek gerekir. Çünkü onlar için bu yaptıkları, bir vahşet değil bilakis “ilâhî bir emirdir”. Bu topraklar, onlara tanrı tarafından vadedilmiş ve içindeki tüm canlıların yok edilmesi emredilmiştir.[8] Böyle bir zihniyetin hiçbir şart ve koşulda barıştan yana olması ve insanlığın iyiliğini istemesi mümkün değildir. Nitekim Arz-ı Mevûd yani vadedilen topraklar, güya onlara tanrı tarafından verilmiştir. Bu amaca ulaşmak için yapılacak her türlü katliam da mubah görülmektedir. Tanah’ta açık bir şekilde anlatılan Arz-ı Mevûd ise ayrı bir yazının konusudur.