Söz&Kalem - Selman Uysal
Gazze yanıyor. Her gün onar onar canlar toprağa düşüyor, her gün çocuklar kefensiz gömülüyor. Bizse hâlâ ekrana bakıyor, gündelik hayatımızın sıradan telaşlarını sürdürüyoruz. Orada gökyüzü bombalarla aydınlanırken, bizde şehirlerin göğü reklam panolarıyla ışıldıyor. Bir yanda kanla sulanan sokaklar, bir yanda gösterişle bezeli caddeler… Aradaki mesafeyi kilometreler değil, kalplerimizin taşlaşması belirliyor.
“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.”(Tevbe,38)
Allah, ümmeti yüzyıllar öncesinden uyarmıştı. Fakat biz, tam da burada anlatılan hâle düştük: Dünya ile oyalanan, ahireti unutan, ağırlaşarak yere çöken bir topluluk…
Gazze’den gelen haberler bir vakit kalplerimizi dağlardı. Bir şehit çocuğun kanlı fotoğrafını gördüğümüzde, gözyaşlarımızı tutamazdık. Oysa bugün o görüntüler, çoğu için sıradanlaştı; ekranlarımızda hızlıca kaydırılıp geçilen birkaç kareye dönüştü. Şehadet, onların evinde günlük bir gerçek; bizim evlerimizde ise ancak sosyal medyada paylaşılan bir “gündem”. Kan, orada toprağı sularken, bizde yalnızca ekranlarımızı süslüyor.
Cemil Meriç, “Toplum, hafızasını kaybeden bir insana benzer” der. Biz de hafızasını kaybetmiş bir ümmetiz. Gazze’yi, Bosna’yı, Çeçenistan’ı, Keşmir’i, Arakan’ı unuttuk. Unuttuk, çünkü unutmak bize daha kolay geldi. Hafızasız bir ümmet, zalime karşı direniş mirasını taşımakta aciz kalır. Ve işte biz, o aczin ta kendisiyiz.
Gazze bize ayna tutuyor. O aynada görünen şey, yalnızca onların cesareti değil, bizim sefaletimizdir. Onlar, yokluk içinde bir lokmayı bölüşürken, biz sofralarımızın bolluğunda israfı konuşuyoruz. Onlar evlatsız kalırken, biz çocuklarımızın oyuncak markalarını tartışıyoruz. Onlar kanla abdest alırken, biz sıcak suyun derecesinden şikâyet ediyoruz.
Koca bir ümmetiz; iki milyar Müslüman… Ama bu sayı dağ gibi bir heybeti temsil etmiyor. Kalabalığız ama etkisiziz; Sayımız çok ama cılızız; varız ama yok hükmündeyiz. Bir topluluğun niceliği, eğer nitelikle buluşmazsa, bir çığlık değil, bir uğultudan ibaret kalır. Gazze’nin kanı, bu uğultunun içinde kayboluyor.
Bugün Gazze, bizim için Kerbela’dır. Hz. Hüseyin’in yanında duranların azlığı, zalime sessiz kalanların çokluğu, tarihin o trajik sahnesinde neyse; Gazze’de de aynısıdır. Biz, Kerbela’da susanların torunları gibi susuyoruz. Onların feryadı tarihe yazıldı, bizim suskunluğumuz da yazılacak. Ve tarih, bu defa bizi zalimle aynı satıra kaydedecek.
Ne acıdır ki Gazze’nin direnişi bile bizde bir “gösteri”ye dönüşmüş durumda. Birçok insan için Gazze, kendi sosyal medya hesabının süsü, kendi kimliğinin vitrini… Birileri oradan gelen şehadet haberini kendi şöhreti için kullanıyor. Şehitlerin kanı, bir reklam aracına dönüştü. İşte bu, ümmetin utancının en karanlık yüzüdür.
Bugün liderlerimiz kürsülerden “ümmet” nutukları atıyor. Mikrofonlar altın kaplama, kürsüler görkemli; ama Gazze için fiilî bir adım atılmıyor. Onlar protokollerin gölgesinde, şatafatlı sofralarda yemek yerken, Gazze’nin çocukları açlıktan ölüyor. Dualar dillerde, ama eller yalnızca kaşıkları tutuyor.
Sosyolojinin bize anlattığı bir gerçek var: Toplum, değerler etrafında birleşirse anlam kazanır. Bizim değerimiz “ümmet” idi. Ama o ümmet ruhunu kaybettik. Yerine kavmiyetçilik, mezhepçilik, milliyetçilik, hatta bireysel çıkarcılık koyduk. Gazze’nin çığlığı bize ulaşmıyor çünkü kulaklarımız kendi küçük menfaatlerimizin uğultusuyla dolu.
Biz gözyaşı dökmeyi unuttuk. Çünkü gözlerimizi dünyalığa diktik. Çünkü kalplerimiz malın, makamın, şöhretin zincirine vuruldu. Çünkü imanımızı sözde taşıdık ama amelde yere düşürdük. Bizim gözyaşlarımız artık lüks arabamız çizildiğinde, telefonumuz bozulduğunda akıyor; bir çocuğun başı koparıldığında değil.
Ama unutmayalım: Biz unutsak da Allah unutmaz. Biz görmezden gelsek de tarih kaydeder. Biz sustukça şehitler şahitlik eder. Ve yarın Allah’ın huzurunda bize sorulacak: “Gazze yanarken sen neredeydin? Gözyaşın nerede, gayretin nerede, cesaretin nerede?”
O gün, bugün sosyal medyada yaptığımız paylaşımlar bizi kurtarmayacak. O gün, dillerimizdeki süslü cümleler işe yaramayacak. O gün, gözyaşı dökmeyi unuttuğumuz için, gözyaşı dökmenin ne demek olduğunu çok geç anlayacağız.
Gazze bugün ümmetin aynasıdır. Aynada görünen şey bizim halimizdir: Pas tutmuş bir kılıç, gölgesiz bir dağ, feryatsız bir kalabalık… Gazze şerefiyle direniyor, biz utancımızla çürüyoruz.
Ve şunu bilmeliyiz: Ya gözyaşı dökmeyi hatırlayacağız, ya da tarihin çöplüğünde “susan ümmet” olarak anılacağız.