Söz&Kalem-Amine Çimen
Bismillahirahmanirahim
Gazze’nin direnişini ve direncini satırlara sığdırmak ağır gelir; fakat gücüm yettiğince yazmaya gayret edeceğim.
Gazze, Filistin coğrafyasının önemli bir parçası olarak on yıllardır süren bir işgalin altında. Dolayısıyla Gazze direnişi, yalnızca 7 Ekim 2023’te başlamadı; uzun yıllardır devam eden zulmün ve mücadelenin adıdır. Bu süreçte yaşanan saldırılarda; kıtlık, hastalık, susuzluk, ilaç ve tıbbi ekipman yetersizliği ciddi boyutlara ulaşmıştır.
Medyada sıklıkla gördüğümüz halkın desteğiyle kurulan yemek dağıtım alanlarında, ellerinde kaplarla dolaşan binlerce çocuğun görüntüsü vicdanlarımızı derinden yaralamaktadır. Karadan ve havadan atılan bombalarla; bebek, çocuk, kadın, yaşlı, doktor, hasta ve gazeteci demeden binlerce masum insan katledilmektedir.
Fakat tüm bu zulümlere rağmen, büyüğünden küçüğüne kadar hiçbir şekilde ye’se düşmeyen izzetli Gazze halkının umudu dimdik ayakta durmaktadır.
Gazze halkının verdiği bu mücadele, hayatta kalmak yahut çıkar elde etmek için siyasi bir savaş değil; bilakis kimliğini ve aidiyetini savunma mücadelesidir.
En temel insani ihtiyaçlardan mahrum bırakılmalarına rağmen, ağızlarından dökülen şükür cümleleri buna delildir. Bütün bu saldırılar arasında Gazze, sadece direnmiyor; aynı zamanda hem umut, hem de kimlik inşa ediyor. Zalim zorbalara karşı adeta meydan okuyan Gazze halkı, iman ve direnişle bütün zorluklara göğüs germektedir.
Şunu da belirtmek gerekir ki; bu direnişin kaynağı, bir savaşın zorlu koşulları içinde doğmuş ve olgunlaşmış bir bilinçtir. Gazze halkının sergilediği bu direniş ve dirilişi müşahede ettiğimde hayretlere kapılıyorum. Bütün bedelleri ödemelerine rağmen daima hamd etmeleri, insanı derinden sarsıyor. Bununla beraber, sabır ve sebatlarına rağmen, Müslümanlar olarak sorumluluğumuz apaçık ortadayken bunu hayata geçirmekten neden bu kadar geri duruyoruz, sormadan edemiyorum...Onların bu sarsılmaz direnişinin sırrını ise şu ayette buluyorum:
“Onlar ki, bazı kimseler kendilerine: ‘Düşmanlar sizinle savaşmak üzere ordular topladı, onlardan korkun!’ dediklerinde, bu onların imanını bir kat daha artırdı da: ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ mukabelesinde bulundular.”(Âl-i İmran, 173)
Bugün Gazze halkı da aynı teslimiyetle “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” diyerek tevekkül etmekte ve direnmektedir. Ayette belirtildiği gibi, direnişleri onların imanını bir kat daha artırmıştır. Gazze’deki şahadet arzusu, ölümden korkmama hali, hakiki bir imanın göstergesidir. Zulüm ve kuşatma altında bile sebat eden Gazze halkının bu direnişi, imanla yoğrulmuş bir tevekkülün neticesidir.
Bu noktada Gazze halkının gösterdiği direnç ve direnişin sadece kendileriyle sınırlı kalmadığını; aksine, dünyanın dört bir yanındaki insanların yeniden ihya ve dirilişine vesile olduğunu görüyoruz. Sayıca az ama inanç bakımından büyük bir topluluğun, tüm dünyayı nasıl harekete geçirdiğine hep birlikte tanıklık edelim:
1.İslam Ümmetinin Uyanışı
Gazze’deki direniş, İslam ümmeti içinde yıllardır süregelen gevşeklik, dünya sevgisi ve gaflet uykusunu da sarsmıştır. “Vehn hastalığı” olarak bilinen bu durumdan Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle bahsetmiştir: “Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.”
Birisi: “Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.
Rasûlullah (s.a.v): “Hayır, aksine siz o gün kalabalık olacaksınız; fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak.” buyurdu. Yine bir adam: “Vehn nedir ya Rasûlullah?” diye sorunca: “Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir.” buyurdu. (Ebu Davud)
Bu hadis-i şerifin işaret ettiği vehn hastalığı, Gazze’deki direniş sayesinde yeniden sorgulanmaya başlandı. Müslümanlar; kardeşliğin, fedakârlığın ve Allah’a olan teslimiyetin ne demek olduğunu bir kez daha hatırladılar. Birçok kişi, imanını tazeleyerek İslami kimliğine sahip çıkmaya başladı. Zorluklara rağmen gösterilen sabır ve sebat, ümmetin ruhunu yeniden diriltti.
2. Batı’nın Uyanışı
Gazze’deki direniş, sadece Müslümanları değil, Batı toplumlarını da derinden etkiledi. Tarihin hiçbir döneminde Avrupa’da İslam bu denli güçlü bir şekilde kendini hissettirmemişti. Yüzbinlerce insan İslam’la şereflenerek Müslüman oldu. Avrupa’nın dört bir yanında milyonlarca kişi, sokaklara çıkarak “Özgür Filistin!” sloganları attı. Vicdan sahibi pek çok insan, hakikatin rehberliğinde zalimin karşısına izzetle çıktı.
Mesela ABD’nin New York kentinde, Columbia Üniversitesi öğrencileri ve öğretim üyeleri Filistin’le dayanışma için sahaya indiler. Şehir meydanlarında dayanışma kampları kuruldu, öğrenciler günlerce direndi. Hatta bazı öğrenciler tutuklanıp okuldan atılmalarına rağmen bu uyanıştan geri durmadılar. Çünkü bu hareketin altında yatan tek neden, bir siyasî hesap değil; insani bir kriz, insana dair bir meseleydi. Aynı şekilde Batı’da hukukçular, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları arasında da büyük yankı uyandırdı.
Bütün bu manzaranın bize gösterdiği en önemli hakikat, imandır. Zira tüm zorluklara rağmen dimdik ayakta durmaları, adeta dünyayı uyandırmaları; Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin, “Hakiki imanı elde eden, kâinata meydan okur.” Sözünün en büyük fiilî tefsiri olsa gerek.
Gazze’nin direnişi, sadece kendi coğrafyasını değil; insanlığın vicdanını da uyandırmıştır. Onların sabrı, imanı ve şehadeti, dünyanın dirilişi için bir kıvılcım olmuştur. Rabbimizden niyazımız, bu direnişi zaferle taçlandırması ve bizleri de bu uyanışın bir parçası kılmasıdır.
Rabbimiz! Bize Gazze’nin sarsılmaz direnişinden nasip eyle. Eğer buna layık değilsek, sen lütuf ve kereminle en cömert olanısın...